Soma’da son zamanlarda maden işçileri sürekli bir tedirginlik içerisinde gelecek kaygısı ile yaşıyor. 13 Mayıs’ta bütün dünyanın hayretler içerisinde izlediği bir toplu iş cinayeti olan maden kazası gerçekleşti. İş cinayetinin ardından gelişen toplumsal tepkiler sonucunda kendisine karşı yapılacak bir darbe histerisine kapılan Hükümet, kitlesel protestolardan provokasyon ve darbe girişimi çıkartmaya çalışmaları kamuoyunda ilgi görmeyince, Soma halkını, maden işçilerini ve Soma’da hayatını kaybeden işçilerin yakınlarını ekonomik gücünü ve basın yayın organlarını kullanarak susturmaya çalıştı. Olayların başında madende ölen işçilerin sayısı konusunda yaşanan tartışmalar, gerek işverenin gerekse işyerinde yetkili sendika olan TÜRK-İŞ’e bağlı T. Maden – İş’in basiretsizliği neticesinde, yapılan her açıklamaya karşı bir güvensizlik oluşturdu. İşçilerin cenazelerinin madenden çıkartılmış olmasına rağmen sayıların açıklanmaması bütün tartışmaların önüne geçerken yetkililerin hesapları tutmadı ve ülkenin birçok yerinde bir anda Soma eylemlilikleri ve dayanışma platformları oluştu. Bu atmosferin oluşmasında etkili olan sadece sürecin kötü ve art niyetli yönetilmesi değildi; yeterli teknolojik imkanlara sahip olduğumuz bir zamanda böyle bir kazanın nasıl olup da önlenemediği sorusu yaşanan sürecin tetikleyicisi oldu.
Bol keseden vaatler
Gezi tartışmaları henüz sonuçlanmadan patlayan yolsuzluk operasyonları ve üst üste yapılan ve yapılacak olan seçimleri de düşünen Hükümet, bu atmosferi dağıtmak adına fırsatı kullanma hedefi ile Soma’da hayatını kaybeden işçilerin yakınlarına, kazadan sonra kapatılan ocakların işçilerine ve genel olarak linyit ve taş kömürü ocaklarında çalışan işçilere bir takım vaatlerde bulundu.
Bu vaatler Hükümet’in hazırladığı, pek çok farklı konudaki yasal değişikliği içeren bir torba yasaya eklendi. Vergi cezalarının affından internet denetleme yasasına varıncaya kadar pek çok antidemokratik yasal düzenlemeyi içeren 160 maddenin bulunduğu torba yasanın sadece 16 tanesi madencilerle ilgiliydi. Soma’da işçiler sadece kendilerini ilgilendiren bir kaç maddenin peşine düşerek bir anda öfkelerini ıslıklarına saklayarak meydanları boşalttı.
Yasada maden işverenlerinin gölgesi
Ancak Hükümet torba yasa görüşmelerini yarıda bırakıp Meclis’i tatile sokunca Soma işçisi verilen sözler tutulsun diyerek DİSK’e bağlı Dev Maden – Sen öncülüğünde bir dizi eylem ve kampanya gerçekleştirdi. Bu eylem ve kampanyalar sonuç verdi ve Hükümet Meclis’i Ağustos ayında açarak yasaları çıkarttı ve Eylül ayının 11’inden itibaren geçerli olmak üzere yürürlüğe koydu. Ancak geçen bu sürede torba yasadaki madenlerle ilgili maddelerin, özellikle maden sektöründeki işverenlerle yapılan pazarlıklar sonucunda, madenciler ve ölen işçilerin yakınlarına verilen sözlerden çok farklı bir şekilde onaylandığı çok geçmeden anlaşıldı. Ne var ki yasalar çıkmıştı ve uygulanacaktı!
İlk tartışmalar en az çift asgari ücret ödenmesiyle ilgili çıktı. Zonguldak ve Gediz’de bazı işverenler bu koşullarda işçi aylıklarını ödemeyeceklerini belirterek ocakları kapatacaklarını ilan edip işçileri işten çıkarttılar. İşçiler işten çıkartılırken Soma’daki ocaklarda da yetkili olan sendika T. Maden – İş bu konuda işverenlerle birlikte hareket ederek işçileri, kıdem tazminatlarının yüzde 70 üzerinden ödenmesine ve işlerinden ayrılmalarına ikna edip tekrar işe dönmeleri için de işveren lehine eylem yapmaya çağırdı. T. Maden – İş bunda başarılı da oldu ve Hükümet işverenlerle yeniden pazarlığa oturdu. Bu pazarlık sonucunda torba yasada yer alan günlük en fazla 6 saat yer altında çalışma süresi yeniden tartışmaya açıldı ve günlük 7,5 saat çalışma ve haftada 2 gün tatil biçimi öne sürüldü.
Özellikle Soma’da madenlerde işyeri hekimlerinden rapor alma meselesi işverenler tarafından bir yıldırma politikasına dönüştürüldü. 2 gün rapor alan işçilerden işyeri hekimleri heyet raporları istemeye başladı, ki heyet raporu demek işyerinden çıkış demektir. Bu koşullarda işçiler yine torba yasada yapılan düzenleme ile 4 gün arttırılan yıllık izinlerini rapor yerine kullanmaya başladılar.
İşverenler yasayı uygulamıyor
Torba yasada yapılan maaş düzenlemesinde belirtilen en az çift asgari ücret maddesi yeraltında çalışan işçilerin maaşlarından gelir vergisi gibi bir takım kesintilerin yapılamaması sonucu 2080 TL’ye tekabül ediyor. Bu maaşlar işçiler için yeni bir umut oldu. Buna karşılık işverenler, en düşük maaş bu olursa usta-yedek gibi unvanların daha yüksek maaşlar demek olacağını ve bunların yüksek maliyet artışları anlamına geleceğini ileri sürerek hem kömür fiyatlarının artırılmasını hem de yeni ihale ve redevans anlaşmalarının önünün açılmasını istemeye başladılar.
Soma’da Hükümet ve işveren arasında bu pazarlıklar devam ederken yetkili sendika iş cinayetindeki payını unutup sendika seçimlerini yapmaya çalıştı. İstifa eden yönetim ve kaybeden tarafın seçimleri mahkemeye götürmesi sendikanın içerinde bir anda her şeyi ortaya çıkardı. İşveren “Benim sendikama dokunamazsınız” diyerek açık tavır belirledi ve işveren tarafından yapılan liste seçimleri kazandı.
Ocaklarda ise durum daha da kötüydü. Müfettişlerin katliamın olduğu Eynez ocağının yanı sıra aynı şirketin diğer 2 ocağını da kapatması sonucu yaklaşık 7000 işçi bir yandan maaşlarını almaya devam ederken bir yandan da gelecek korkusu yaşamaya başladı. İşverene 3 ay süre verilerek iki ocağını iş güvenliği açısından hazır hale getirmesi için de ödenek çıkartıldı. İşveren işçileri işe çağırarak tamir tarama işleri yapacağını söyleyip kendi denetiminde özellikle gece vardiyasında üretim yapmaya başladı ve ocakta koşullar 12 Mayıs’taki duruma döndü. Ocakların denetlenmesinin bir türlü bitmemesi, Hükümet’in söz verdiği 3 aylık ücret süresinin dolması sonucu Hükümet ve işveren bu kez sendikanın da dahil olduğu bir pazarlıkla ocakları yeniden kapatarak Soma işçisini işveren lehine sokaklara dökmeye çalıştı. Kaymakam ve sendikanın işverenle birlikte müfettişlere baskı yapması sonucu ocaklar hafta sonu olmasına rağmen 2 günde açıldı ve ocaklardan biri, Işıklar linyit ocağı üretime başladı.
Direniş başlıyor
İşçilerin aylık ücretlerinin gecikmesi sonucu işçilerin ocaklarda ücret bordrolarını istemesi ile yeni bir süreç başladı ve düzenlenen bordroların eski aylık ücretlerden düzenlenmiş olduğu, tahkimat, tamir ve tarama işlerinde çalışanların maaşlarının eksik yattığı görüldüğünde işçiler eylem kararı alıp 22 Ekim’de ocakları kapattılar. Paşa vardiyası olarak bilinen 16:00 – 24:00 vardiyasında çalışan işçiler ocakların çıkışında servislere binmeyerek bordroları almak istedi. Serseri vardiyası olarak ifade edilen 24:00 – 08:00 vardiyasında çalışanlar da bordroları alınca ocaklara inmedi. Servislere de el koyan işçiler 08:00-16:00 vardiyasında çalışan işçileri beklemeye başladılar. Sabah gündüz vardiyasında çalışanlar da kendi olanaklarıyla ocağı gelince işveren bir açıklama yaptı.
Aylık ücretlerin şimdilik böyle olacağını belirten işveren, ilerleyen zamanda farkların yeniden düzenleneceğini bildirdi ve herkesin evlerine dönmesini istedi. Günü tatil eden işveren, paralar işçilerin banka hesabına yatınca haber vereceklerini söyleyerek konuşmasını bitirdi.
Yetkili sendika burada da inisiyatif koyamadı ve Soma maden işçisinin tarihinde bir ilk olan işyerinde işi durdurup topluca isyan edişini kendi elleri ile bitirdi. Sonraki gün ise yetkili sendika önce işçileri aylıkların yatmayacağı gerekçesi ile Hükümet Konağı önüne eyleme çağırdı, ardından aylık ücretlerin saat 15:00 itibarıyla yatırılacağını duyurdu. Ancak işçiler birinci mesaja uyarak Hükümet Konağı önünde toplanmaya başlamıştı. Sendikanın mesajı ile öğrenildi ki Işıklar ve Atabacası ocaklarında çalışan işçilerin aylıkları ödenmiş 301 işçinin yaşamını yitirdiği Eynez ocağı çalışanlarının aylıkları ödenmemişti ve ne zaman ödeneceğine dair de bir bilgi yoktu.
Yetkili sendika nerede?
Meydanda toplanan işçiler bir muhatap aramaya başladıklarında sendikacılar ortalıkta görünmüyordu. Göründüklerinde de inisiyatif koyamadıklarından dolayı ve sürekli işveren lehine konuştukları için işçiler nezdinde bir değerleri kalmamıştı. Meydanda toplanan işçileri Kaymakam’a teslim eden sendikacılar hiç bir şeyden haberleri yokmuş gibi işçilerle birlikte Kaymakam’ı dinlemeye başladılar. Kaymakam’ın açıklamasına göre Hükümet’in söz verdiği ikinci aylık ücretlerin akıbeti belirsizdi ve torba yasa ile yapılan düzenlemelerden biri olan çift asgari ücret meselesi de uygulanamıyordu. Çünkü sektörler arası dengeyi bozacağı gibi tereddütlerle yeniden tartışılacağa benziyordu.
Sonuç olarak işçiler sendikacıların oyunları ile yine Kaymakam tarafından sakinleştirilip evlerine gönderilmek istendi. Ancak burada sahneye sendikacılar yeniden çıktılar ve dillerinin altındaki baklayı çıkartıp ortaya döktüler. İşverenin mallarının üzerindeki tedbirden dolayı maaşlarını alamıyorlardı ve kömürleri dağıtılamıyordu. İşçiler arasında tedbir kararı tartışması yapılırken sendikanın yapacağı seçimlerde aday olacak olan bir sendikacı ortaya çıkıp işçileri ve sendikayı oturma eylemi yapma kararı almaya zorladı.
İşveren-yetkili sendika el ele
Bu arada sendikanın içindeki oyunlar da bir bir ortaya çıkmaya başladı. Gündüz işçileri eyleme çağıran mesajı Genel Merkez yöneticileri zorla attırmışlar ve Şube yöneticileri de Ankara’da Genel Merkezdeymiş. İkinci mesajı ise yereldeki yöneticiler atmış ve seçimde aday olacak muhalif sendikacı bunun bir düzmece olduğunu hakaret ve küfürler ederek söylerken Şube yetkilisi sendikacı da, sen de bu sistemin içindesin neden böyle konuşuyorsun, diyerek dönen dolapları açık ediyordu. Sonunda sendikacılar birbirini ikna ederek Hükümet Meydanı’nda oturma eylemi kararı aldı ve “kimse kaçmayacak daha önce kaçtığınız gibi” diyerek tedbir aldıklarını ima ettiler. Oturma eyleminin yapılacağı merdivenlere gidilirken oturma eylemi iptal edildi ve “Pazartesi maaşlar yatmazsa gereken yapılacaktır” diyerek işçiler dağıtıldı.
Soma’dan aktardığım bu durum aslında sınıf savaşının her coğrafyada her koşulda karşılaşılan artık sıradanlaşmış bir manzarasını veriyor.
Soma’da devlet, işveren, sendika ve taşeron arasına sıkışmış maden işçisi her sabah yeniden planlanmış bir oyunun parçası olmaktan kurtulamıyor. Maden ocaklarının derin dehlizlerinde, köleleştiğinin farkına bile varmadan canhıraş çalışırken, yerüstünde sırtından elde edilen kârın paylaşım savaşında etkisiz eleman olarak bir kenarda beklemesi durumunun sonuna yaklaşıyoruz. Soma maden işçilerinin yürüttüğü mücadele Soma’da her alanda varlığını hissettirmeye ve işçilerin üzerinde oynanan oyunları açık etmeye ve bozmaya başlamıştır.
Soma işçisi kendi tarihini yazmaya başladı
Somalı madencilerin, Soma’da verilip Ankara da unutulan sözlerin takipçisi olduğunu, 301 madencinin hayatı üzerinden yapılan pazarlıkların yeni katliamlara yol açmasına izin vermeyeceklerini, artık kendi mücadele tarihlerini yazmaya başladıklarını gösteren emareler ortaya çıkmaktadır. Soma işçisi ilk olarak Soma sokaklarında daha önce hiç deneyimlemedikleri ve ilk defa karşılaştıkları polis panzerlerine, tomalara ve biber gazına karşı yürüyerek ilk işaretleri vermiştir. Ardından Ankara’ya, Meclis’e gelerek verilen sözlerin tutulmaması halinde yeni Haziranların olacağı uyarısını yapan soma maden işçisi, yasal düzenlemeler yapılmadan kapanan Meclis’i, Soma’da sokağa çıkarak açtırıp sürpriz paketi gibi duran torba yasa maddelerini çıkarttırmış ve “direnen kazanır” kuralını hayata geçirmiştir.
Bugün de işyerinde işi durdurarak neler yapabileceğinin farkına vararak örgütlenme ve direnme gerekliliğini bilince çıkartmıştır. Artık Soma’da gerek sermayenin gerek devletin gerek sendikanın ve gerekse dayıbaşı denen taşeronların hesapları şaşacak, oyunlar bozulacaktır. Maden işçileri insanca yaşam – güvenceli iş koşullarını elde edinceye kadar mücadeleye devam edecektir.